26 Ekim 2007 Cuma

MEHMET'İN DÖNÜŞÜ

Saçtan yapılmış, bir su deposuydu. Evin inşa edildiği günlerde takılmış ve yirmibeş yılı aşkın süredir çürümemişti. Fakat, o yalnızlık çekilmiyordu. Koskoca çatının içinde tek başına olması yetmiyormuş gibi, bir de gün ışığından mahrum bulunması,onu bunaltıyordu.
Su deposu, takıldığının ikinci senesinde yalnızlığını kısmen de olsa gidermenin yolunu bulmuş ve kendisine bağlanan boruya:"Ucundaki musluğa rica et", demişti. "Evin içinde neler olup bittiğini, arada bir bize aktarıversin."Deponun bu teklifi zor da olsa kabul edilmiş ve musluktan aldığı haberler, onun karanlık dünyasını aydınlatmaya başlamıştı. Artık depo, bazen suyunun neden birkaç saat içinde tükendiğini çok iyi biliyordu. Bunlardan ilki Kurban Bayramına rastlamıştı. Ev, tepeden tırnağa temizlenmiş ve kesilen hayvan için bol su gerektiğinden, depoyu kısa sürede boşaltmıştı. Üç ay sonra musluktan, ev sahibinin düğün yapacağı haberini aldı. Ve düğün günü tıka basa dolu olduğu halde, gelen kalabalığa ancak iki saat dayanabildi. Depo, bu tür günlerde elinden geldiği kadar idareli olmaya çalışıyor ve suyunu azar azar gönderiyordu. Böyle yaptığında, tekrar suyla dolana kadar huzurlu kaldığını fark etmişti.
Su deposu, çatıdaki dördüncü senesinde, musluktan sevinçli bir haber daha aldı. Evde artık üç kişiye hizmet edilecekti. Sahiplerinin nurtopu gibi bir erkek çocukları dünyaya gelmiş ve O'na dedesinin ismi verilmişti: Mehmet...Birkaç gün sonra musluktan:"Mehmet'i yıkıyorlar", müjdesini duyduğunda, sevinci daha da arttı. Onun ilk banyosu için büyük bir titizlik göstermeli ve suyunun en berrak kısmını göndermeliydi. Depo, daha sonraki günlerde de, onun bezleri için aynı titizliği gösterdi ve Mehmet'in büyümesini adım adım soruşturdu.
Musluktan aldığı haberlerle saçlarının uzamasını, emeklemesini, yürümeye başlamasını ve okula gitmesini hayalinde canlandırarak kendisini avutuyor ve Mehmet'i görmüş gibi oluyordu.Yıllar böylece akıp gitti. Su deposu yaşlanmış, Mehmet ise yağız bir delikanlı olup askere gitmişti. Depo, sanki ilk defa yalnızlık çekiyor ve ona kavuşmak için, suyunun her damlasıyla dua ediyordu.
Mehmet'in dönmesi ayları aldı.Ve günün birinde su, her zamankinden fazla kullanılmaya başlandı. Evdeki faaliyet, yaşlı deponun gözünden kaçmamıştı.Sebebini musluğa sorduğunda, yirmi yıl önceki gibi:"Mehmet'i yıkıyorlar!.." cevabını aldı." Doğu sınırında askerlik yaparken, vatan hainlerinin şehit ettiği Mehmet'i yıkıyorlar." (Cüneyd Süavi)

20 Ekim 2007 Cumartesi

YAŞLI MARANGOZ

Yaşlı bir marangozun emeklilik çağı gelmişti. İşveren müteahhidine,çalıştığı konut yapım işinden ayrılarak eşi ve büyüyen ailesi ile birlikte daha özgür bir yaşam sürmek tasarısından söz etti. Çekle aldığı ücretini elbette özleyecekti. Ne var ki emekli olması gerekiyordu.
Müteahhit, iyi işçisinin ayrılmasına üzüldü ve ondan, kendine bir iyilik olarak, son bir ev yapmasını rica etti. Marangoz, kabul etti ve işe girişti, fakat gönlünün yaptığı işte olmadığını görmek pek kolaydı. Baştan savma bir işçilik yaptı ve kalitesiz malzeme kullandı. Kendini adamış olduğu mesleğine böyle son vermek ne büyük talihsizlikti!... İşini bitirdiğinde işveren, evi gözden geçirmek için geldi. Dış kapının anahtarını marangoza uzattı."Bu ev senin" dedi,"Sana benden hediye".Marangoz, şoka girdi. Ne kadar utanmıştı! Keşke yaptığı evin kendi evi olduğunu bilseydi! O zaman böyle yapar mıydı hiç!

*******Bizim için de bu böyledir. Gün be gün kendi hayatımızı kurarız. Çoğu zaman da, yaptığımız işe elimizden gelenden daha azını koyarız. Sonra da, şoka girerek, kendi kurduğumuz evde yaşayacağımızı anlarız. Eğer tekrar yapabilsek, çok daha farklı yaparız. Ne var ki, geriye dönemeyiz.Marangoz sizsiniz. Her gün bir çivi çakar, bir tahta koyar ya da bir duvardikersiniz. "Hayat bir kendin yap, tasarımıdır" demiştir biri. Bugün yaptığınız davranışlar ve seçimler, yarın yaşayacağınız evi kurar.

16 Ekim 2007 Salı

UYANIN???


Şişli'deki bir dürümcünün reklam broşüründen harfi harfine aktarılmıştır.

Diyet, perhiz, rejim gibi faaliyetler hedefte Türk delikanlılarının ve genelde de Türk milletinin devamını engellemek için dış mihraklar tarafından gündeme getirilmiş şuurlu bir düzmecedir. Gaye, eskiden bir koyunu, bir oturuşta götüren dev gibi babayiğit atalarımızı ve tarlada doğum yaptıktan sonra bebeğini kundaklayıp, elde orak tarlada çalışmaya devam eden Türk kadınlarını; kalori hesaplayan, hapşırınca yatağa giren, fitness ve aerobik yapan çıtkırıldım tiplere dönüştürmek ve büyük Türk ırkını Çinliler, Japonlar gibi sıska, zayıf ve sağlıksız bir ırk haline getirmektir.

Icabı halinde 240 kiloluk top mermisini tek başına namluya süren bir babayiğidin, kalori hesaplayan, yoğurtlu kebabı reddeden bir züppe haline getirilmesinden daha büyük bir soykırım olabilir mi? İç yağının, kuyruk yağlarının, anamızın Vita yağının kolestrol yaptığı palavradır.

Kolestrol, kebapları yedikten sonra iki sişe soda içerek ayarlanabilecek bir gaz durumudur.

Sakın bu oyuna düşmeyin. Feminizm, kadın hakları, çevre şuuru ve eşitlik adi altında Türk kızlarının akılları çelinerek, yemek yapmayı bilmeyen, bizim istikbalimiz olan yavrularını, abuk subuk yiyeceklerle yetiştirecek, damak zevki gelişmemiş, sunta kılıklı diyet bisküvilerini yiyecek sanan bir hale getirmişlerdir.

Ayrıca kör olası dış mihraklar, bu kızlarımıza kebap, soğan, çiğ köfte vb. Lezzetleri yiyen, bardak bardak şalgam suyu içen yiğitlerimize hanzo-kıro gibi sıfatlar takmayı öğretmişlerdir.

Ayrıca son yıllarda moda gibi gösterilmeye çalışılan Çin mutfaği diye bir şey yoktur. Bu sözde mutfak, acaip zerzevat ile acaip mahlukatın, wog adi verilen bir tencerede yarı pişmiş yarı çiğ olarak hazırlanıp insanlara eziyet olsun diye sopalarla yenmesinden ibaret bir hokkabazlıktır. Sakın kanmayın, sakın yemeyin. Helal değildir!

Unutmayın su uyur, düşman uyumaz!

10 Ekim 2007 Çarşamba

KARİKATÜR


5 Ekim 2007 Cuma

Ahmet Kutsi Tecer


NERDESİN?
Geceleyin bir ses böler uykumu.
İçim ürpermeyle dolar:NERDESİN?
Arıyorum yıllar var ki ben onu,
Aşıkıyım beni çağıran sesin.

Gün olur sürüyüp beni derbeder,
Bu ses rüzgârlara karışır gider.
Gün olur peşimden yürür beraber,
Ansızın haykırır bana:NERDESİN?

Bütün sevgileri atıp içimden,
Varlığımı yalnız ona verdim ben,
Elverir ki bir gün bana derinden
Ta derinden bir gün bana "GEL" desin.