31 Mart 2007 Cumartesi

İNSANLAR VE ÖNYARGILARI


Eşinin ölümünden sonra köydeki evinde tek başına yaşamak zorunda kalan hamile bir kadın vardı. Kadın gündüzleri tarlada çalışır, akşam olunca da evinin yolunu tutardı. Bir gün eve dönerken yol kenarında bulduğu yaralı bir gelinciği acıyarak kucağına aldı ve eve götürdü. Evcil bir hayvan olmayan gelincik, zamanla uysallaştı. Eve ve kadına o kadar çok alışmıştı ki, kadının yanından bir an bile ayrılmaz olmuştu. Birkaç ay sonra kadının çocuğu doğdu. Eve neşe ve mutluluk getiren bu küçük yavrucağı gelincik de çok sevmiş, artık ailesi olarak gördüğü bu anne ile yavrucağa gönülden bağlanmıştı. Kadın tek başına tüm zorluklara göğüs germek ve yavrusuna bakmak zorunda olduğunu biliyordu. Tüm zorluklara rağmen günler geçti. Eve yiyecek alabilmek için çalışmak zorunda kalan kadın, bir gün yavrusunu gelincikle evde yalnız bırakarak, çalışmak üzere tarlaya gitti. Yorucu bir günün ardından akşam eve dönen kadın, gelinciği ağzı kanlı bir halde yerde yatarken bulunca beyninden vurulmuşa döndü. Çıldırmışcasına yerde yatan gelinciğe saldırıp, oracıkta hayvanı öldürdü. Tam o sırada bebeğin odasından bir ağlama sesi gelince, anne doğruca odaya yöneldi ve heyecanla odaya girdi. Odada beşiği, beşiğin içinde gülücükler dağıtan bebeğini ve bebeğin yanında duran parçalanmış yılanı gördü...
Kaynak: Bütün Dünya Derg., Nisan 2002, s. 120.

30 Mart 2007 Cuma

YOLUMUZDAKİ ENGELLER



Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuştu. Bakalım neler olacak?
Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer geldiler, sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girdiler. Pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirdi. Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyordu.
Sonunda bir köylü çıkageldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu. Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına sıkına itmeye başladı. Sonunda kan ter içinde kaldı ama, kayayı da yolun kenarına çekti. Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu gördü. Açtı. Kese altın doluydu. Bir de kralın notu vardı içinde.
"Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir" diyordu kral.
Köylü, bugün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders vermişti.
"Her engel, hayat şartlarımızı daha iyileştirecek bir fırsattır."

İLGİNÇ- MUTLAKA OKUYUN

Uzun yıllar yapılan araştırmalar ve tespitlerle ortaya çıkan bazı gerçekler, insanı şaşırtıyor. Çoğunluğu bu kadar da olmaz dedirtecek gerçekler, bilinen bazı doğruları da reddediyor.İşte, uzmanların yaptığı araştırmalar sonucunda ortaya çıkan şaşırtıcı gerçeklerden bazıları:Bir yılan 3 yıl uyuyabilir.Bal bozulmayan tek gıdadır.Ördeğin sesi yankı yapmaz.Denizyıldızlarının beyni yoktur.Üzüm mikrodalga fırında patlar.İnsan yılda en az bin 460 rüya görür.İçtiğimiz sular 3 milyar yaşındadır.Karınca iki hafta su altında yaşayabilir.Dünyada insanlardan daha çok tavuk var.İnsanın kalça kemiği betondan daha sağlamdır.Türkiye'de Mehmet adında 1 milyon 229 kişi var.Sabahları elma kahveden daha fazla uykunuzu açar.Doğum gününüzü en az 9 milyon kişiyle paylaşıyorsunuz.Bir bardak sıcak su, buzdolabında soğuk sudan daha çabuk donar.Dünyada bir yılda gerçek paradan daha fazla Monopol parası basılıyor.Eksi 90 derecede nefesimiz, havanın ortasında donar ve düşer.Vücudumuzdaki tüm damarları uç uca ekleseniz 19 bin 200 kilometre eder.Çin'de İngilizce konuşan kişi sayısı Amerika'dan daha fazladır.Elma, soğan ve patatesin tadı aynıdır. Fark sadece tamamen kokularından kaynaklanır.

29 Mart 2007 Perşembe

ÇOCUK YAŞADIĞINI ÖĞRENiR


Eğer bir çocuk, sürekli eleştirilmiş ise kınama ve ayıplanmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, alay edilip aşağılanmış ise sıkılıp utanmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, kin ortamın da büyümüş ise kavga etmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk, devamlı utanç duygusuyla eğitilmiş ise kendini suçlamayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, hoşgörü ile yetiştirilmişse sabırlı olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, desteklenip yüreklendirilmiş ise Kendine güven duymayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, övülmüş ve beğenilmiş ise takdir etmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk, hakkına saygı gösterilerek büyütülmüş ise adil olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, güven ortamı içinde yetişmiş ise inançlı olmayı öğrenir.
Eğer bir çocuk, kabul ve onay görmüş ise kendini sevmeyi öğrenir.
Eğer bir çocuk, ailesi içinde destek ve arkadaşlık görmüş ise dünyada mutlu olmayı öğrenir.
Kısaca, biz ne isek çocuk o olur.

ÇOCUK GİBİ DÜŞÜNEBİLMEK...

O gün hava çok kötüydü.. durmadan gök gürlüyor, bardaktan boşanır gibi yağmur yağıyordu.... küçük kız yine de her sabahki gibi annesinin sesiyle uyanmış, kahvaltısını etmiş ve her gün yürüyerek gittiği okuluna doğru yola koyulmuştu... ancak gökyüzünde şimşekler birbiri ardına ve o kadar gürültüyle çakıyordu ki, küçük kızın annesi "yavrum bu havada yolda yürürken korkmasın?" diye telaşlandı.. arabasına atladığı gibi yolda kızını aramaya başladı.... derken bir baktı, küçük kızı az ilerdeydi.. minik minik adımlarla yürüyor, ama ne zaman şimşek çaksa durup gökyüzüne bakıyor ve gülümsüyordu.....
Annesi önce bir anlam veremedi ama kızın niye böyle yaptığını çok merak etmişti, nihayet arabayla ona yaklaşıp sordu:
"Yavrum hiç korkmadın mi bu havada yalnız yürümekten? Hem ne zaman şimşek çaksa durup yukarı bakarak öyle ne yapıyorsun?" Küçük kız cevap verdi:
"Gülümsüyorum... çünkü Tanrı fotoğrafımı çekiyor..."

28 Mart 2007 Çarşamba

Mevlana'dan Seçme Hikayeler

Azrail'in Tuhafına Giden Şey

Bir gün bir adam koşarak Hz. Süleyman (a.s) huzuruna girdi. Yüzü sararmış, dudakları morarmıştı, adam tir tir titriyordu. Adamın bu halini gören Hz. Süleyman sordu : - "Sana ne oldu nedir bu halin?" dedi Adam solu soluğa cevap verdi : - "Azrail bana çok tuhaf bir nazarla, hatta hışımla baktı. İçime tarifi kabil olmayan bir korku düştü. Sizin adalet kapınıza sığındım." dedi. Bunu üzerine Hz. Süleyman : - "Peki şimdi benden ne istiyorsun ne yapayım senin için?" dedi.. Adam : - "Ey adaletli padişah rüzgara emret beni Hindistan'a götürsün belki oraya gidince Azrail'in hışmından canımı kurtarır, içimdeki bu korkudan kurtulurum." dedi Hz. Süleyman rüzgara emretti rüzgar da adamı Hindistan'da bir adaya götürdü. Ertesi gün Hz. Süleyman divan vakti halkı kabule başlayınca Azrail çıkageldi ; Hz. Süleyman bir gün önce olanları ve adamı hatırlayıp sordu : - "Dün bana bir adam geldi kendisine hışımla baktığını söyledi, bunun sebebi nedir bana söyleyebilir misin? Ey Azrail!..." dedi Azrail cevap verdi : - "Ey büyük padişah, ben o adama hışımla bakmadım onu görünce şaşırdım. Çünkü Cenab-ı Rabbül Alemin bana : "Git falan kulumun canını Hindistan'da al." buyurdu. Adamı görünce şaşırdım."Bu adamın yüz tane kanadı olsa yine de Hindistan'a gidemez." diye düşündüm. O yüzden kendisine tuhaf tuhaf ve şaşırmış olarak baktım, fakat Hindistan'a gidince adamı orada görüp daha da şaşırdım ve bana emredildiği gibi adamın canını Hindistan'da aldım." dedi..


Nevzat EKİCİ
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

Arkadaşlık

ARKADAŞLIK
Kötü karakterli bir genç varmış. Bir gün babası ona çivilerle dolu bir torba vermiş. "Arkadaşlarınla tartışıp, kavga ettiğin her zaman bu tahtaya bir çivi çak" demiş. Genç, ilk gün tahtaya 37 çivi çakmış. Sonraki haftalarda kendi kendini kontrol etmeye çalışmış ve geçen her gün daha az çivi çakmış.
Nihayet bir gün gelmiş ki hiç çivi çakmamış. Babasına gidip söylemiş. Babası onu yeniden tahtanın önüne götürmüş. Gence "Bugünden başlayarak tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahtadan bir çivi çıkar sök" demiş.
Günler geçmiş. Bir gün gelmiş ki her çivi çıkarılmış. Babası ona "Aferin iyi davrandın ama bu tahtaya dikkatli bak. Çok delik var. Artık geçmişteki gibi güzel olmayacak" demiş. Arkadaşlarla tartışılıp kavga edildiği zaman kötü kelimeler söylenilir. Her kötü kelime bir yara (delik) bırakır. Arkadaşına bin defa kendisini affettiğini söyleyebilirsin, ama bu delik aynen kalacak kapanmayacak. Bir arkadaş ender bulunan bir mücevher gibidir. Seni güldürür, yüreklendirir, ihtiyaç duyduğunda sana yardımcı olur, seni dinler ve sana yüreğini açar" demiş.

Zimem Defteri

ZİMEM (Veresiye) DEFTERİ

Osmanlılar zamanında Ramazan günlerinde tebdil-i kıyâfet ile, pek çokzengin, hiç tanımadıkları mıntıkalardaki bakkal, manav dükkânlarına gider,onlardan Zimem Defteri'ni (veresiye defteri) çıkarmalarını isterlerdi. Baştan, sondan ve ortadan rast gele sahifelerin toplamını yaptırıp,miktarını ödedikten sonra; "Bu borçları silin! Allah kabul etsin!" der, kendilerini tanıtmadan çeker giderlerdi. Borcu ödenen, borcunu ödeyenin kim olduğunu; borcu sildiren, borçtan kimikurtardığını bilmezdi... Gizli verilen nâfile sadakanın, açıktan verilen nâfile sadakadan yetmiş katdahâ sevâp olduğunu bilen zevât, yardımlarını mümkün olduğunca gizlidenyapmaya gayret ederdi. Ecdadımız sağ ile verdiğini, sol elinden bilegizler, yaptıkları iyilikleri unutur giderlerdi. Sürekli Batı’yı övüp geçmişimizi ve atalarımızı yokmuş gibi görenlere ithaf edilir..Çok asil bir millet ve atalara sahibiz..
Zimem: Gizli, Gizli yapılan şey, Gizli yapılan iş.

27 Mart 2007 Salı

Sağlığın Sırları

SAĞLIĞIN SIRLARI
1-Suyu seviniz. Güne iki bardak su içerek başlayıp, gün boyunca 2- 2,5 litre su tüketmeye çalışınız.2-Her sebze ve meyveyi mevsiminde en az iki defa tüketiniz. Doğanın tamamını kullanmış sayılırsınız.3-Çocuklar için sütü, büyükler için de özellikle yoğurdu her gün sofranızdan eksik etmeyiniz. Yaşamın sırlarından biri olan probiyotikleri bünyenizealmış olursunuz. 4-Hasta olmasanız bile, şifalı otları/bitkileri kullanarak vücut direncinizi (immün sistemi) kuvvetli tutunuz. 5-Evinizde kurutulmuş nane, ıhlamur, adaçayı, kekik,kuşburnu, fesleğen, keten tohumu, zencefil, çörekotu, günlük, yeşil çayile soğan ve sarımsağı her zaman bulundurunuz. Her gün bunlardan en az birini kullanmaya çalışınız ki bunlar vücudunuzunkoruyucu şövalyeleridir. 6-Sarımsak, soğan, tere, maydanoz, nane, dereotu, roka, fesleğen türü yeşillikleri fazla tüketiniz. Bunlar vücudunuzun yakın korumalarıdır. 7-Salatanızı mümkün olduğu kadar çok çeşitten oluşturunuz. 8-Hazır çorbalar yerine kendi yaptığınız çorbaları tercih ediniz. Gıdanın en doğalını elde etmiş olursunuz. 9-Kış için ev yapımı domates salçasını tercih ediniz. Domates tanrının bize armağanı harika bir antioksidandır. 10-Katkı maddeleri içeren gıdaları, mevsim dışı sebze ve meyveleri fazla tüketmeyiniz. Bünyenizi fazla dinamitlememiş olursunuz. 11-Yılda dört kez, on beş gün hiç et tüketilmemesi yararlıdır. 12-Günlük 3-4 adet badem, ceviz ve fındık almanız sizi her daim kuvvetli kılar. 13-Haftada en az 2 kez bakliyat ve balık tüketmeğe çalışınız. 14-Sıcak yemekler için toprak, çelik ve cam kapları tercih ediniz. 15-Kış aylarında tulum peyniri, portakal, limon, greyfurt, mandalina ve kuşburnu tüketimini artırınız. 16-Kışın dışarıda işleriniz yoğun ise; güne pekmez içerek başlayınız.Bu uygulama vücudunuzun antifrizidir. 17-Zihinsel çalışıyorsanız kuru üzüm yiyiniz. Beyniniz enerjisiz kalmasın. 18-Ekmek tercihinizi kepekliden yana kullanınız. Bağırsaklar kepekli tam posalarla tanışsın. 19-Her sabah 20 dakika derin nefes alıp verme çalışması yapılması, her nefes alımlarında 4-5 saniye nefesin içimizde tutulması çok yararlıdır.Doğru nefes aldığın kadar hafiflersin. 20-Sabahları ofis ve evinizi 5 dakika tam havalandırarak maksimumdüzeyde oksijen, günlük 30 dakika tempolu yürümekle de tümorganlarınızı kazanırsınız. 21-Gülmeyi hiç ertelemeyiniz. Ruhunuzun en iyi ilaçlarındandır. 22-Gece uyku ortamının karanlık olması, yorgunluk durumlarında ise öğleyin kısa süreli uykular iyidir. Vücudumuzdaki pek çok restorasyonişlemi gece, kısa süreli uykularda da günlük tamiratlar yapılmaktadır. 23-Fırsat buldukça toprağa çıplak ayakla basınız. Tüm olumsuzluklarınız toprağa geçer. 24-Her gün 5 dakika gözlerinizi kapatıp hiçbir şey düşünmemeyi öğreniniz. Bu sizin yeniden doğumunuz gibidir. 25-Yaşamınız boyunca, vücudunuzu çok kötü üşütmemeye çalışınız. 26-Kahvaltı masanızda balı her daim bulundurunuz. Bin bir çiçeğin özütüdür. 27-Yağ tercihinizi genelde zeytinyağından tarafa kullanınız. Vücudunuz hep bunu bekler. 28-Kahvaltının mutlaka tam yapılması, öğle öğününün orta, akşam öğününün de hafif alınması her daim iyidir. 29-Tuz ve şekeri bünyenize ölçülü alınız. Bunların azı karar fazlası hep zarardır. 30-Margarinleri fazla kullanmamak cildinize, kalbinize ve damarlarınıza verdiğiniz en büyük ödüldür. 31-Günlük bir elma ve bir havucun bünyenizde harikalar yarattığını unutmayınız..

Temel Fıkraları

TEMEL'İN KULAĞI
Temel bir inşaatta kalıpçı ustasıymış.Bir gün inşaatta çalışırken iskeleden bir tahtanın düşmesiyle Temel'in kulağı kopmuş. Oradaki işçiler hemen Temel'i ve kulağını hastaneye götürmüşler. Doktor Temel'in kulağını dikerken Temel:”Ha uşağum durin” demiş.Doktor niye demiş.Temel'de demiş ki bu benim kulağım değildir.Doktor ulan burada başka dikilecek kulak mı var?Temel:”Ha ha uşağum, benim kulağumun arkasunda kalem vardu” demiş.

BİLİYOR MUSUNUZ?

Biliyor musun?
Kendi dirseğini yalamanın mümkün olmadığını?
Eğer kuvvetlice hapşırsan bir kaburganı kırabileceğini?
Ve hapşırmanı bastırmaya çalışsan kafandaki ya da boynundaki bir kan damarının çatlayabileceğini ve bundan ölebileceğini?
Ve hapşırırken gözlerini açık tutmaya çalışsan dışarı doğru fırlayabileceklerini?
Domuzların vücut yapılarının onların gökyüzüne bakmalarını imkansız kıldığını?
Dünyadaki insanlarının % 50’ nin hiç telefon etmemiş olduğunu veya onlara telefon gelmediğini?
Farelerin ve atların kusamadıklarını?
Sadece bir saat kulaklık takmanın kulağındaki bakteri sayısını % 700 arttırdığını?
Çakmağın kibritten önce bulunduğunu?
Ördek vak vaklarının ekosu olmadığını ve bunun sebebini de kimsenin bilmediğini?
Fotokopi makinelerinin arızalarının dünyada en fazla, bazı kimselerin üzerlerine oturup da ardlarını çekerken olduğunu?
Uyurken tüm hayatın boyunca yaklaşık 70 sinek-böcek ve 10 örümcek yutacağını?
İdrarın Blacklight’ta ışıdığını?(Blacklight: morumsu bir ışık olup, karanlıkta yakıldığında beyaz yüzeylerde mor olarak gözüküyor(Kardeşim, şuna kısaca UV veya morötesi desene! İA).
Parmak izleri gibi dil izlerinin de ikinci benzeri olmadığını?
Birde şunlar:
Eğer 8 yıl 7 ay ve 6 gün bağırabilseydin, bir bardak kahveyi ısıtmaya yetecek kadar enerji üretebilirdin.
Eğer kafanı duvara vursan 150 kalori harcarsın.
Bir hamam böceği açlıktan ölene kadar 9 gün kafasız yaşayabilir.
Kelebekler ayaklarını yalarlar.
Filler zıplayamayan tek hayvandır.....
Bir kedinin idrarı karanlıkta fosforlu ışır.
Bir devekuşunun gözü beyninden daha büyüktür.
Denizyıldızlarının beyni yoktur.
Kutup ayıları solaktır.

Çok ilginç bir öykü

Günlerden bir gün, köylerden birinde, adamın birinin eşeği, kuyunun birine düşmüş. Niye düşer, nasıl düşer sormayın. Eşek bu. Düşmüş işte.Belki kör bir kuyuydu, ağzı tahtayla kapatılmıştı belki, üzerine de toprak dökülmüştü.Zamanla tahta çürüdü, zayıfladı, toprakta biten otları yemek isteyen eşeğin ağırlığını çekemedi ve güm. Hayvancık saatlerce acı içinde kıvrandı, bağırdı kendi dilinde. Ayıptır söylemesi, anırdı yani.Sesini duyan sahibi gelip baktı ki vaziyet kötü.Zavallı eşeği kuyunun dibinde melul mahzun bakınıyor. Üstelik yaralanmış. Karşılaştığı bu durumda kendini eşeği kadar zavallı hisseden adamcağız köylüleri yardıma çağırdı.Ne yapsak, ne etsek, nasıl çıkarsak soruları havada kaldı.Sonunda karar verildi ki kurtarmak için çalışmaya değmez. Tek çare, kuyuyu toprakla örtmek.Ellerine aldıkları küreklerle etraftan kuyunun içine toprak attılar.Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları, her seferinde silkinerek dibe döktü.Ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her an biraz daha yükseldi . Ve sonunda yukarıya kadar çıkmış oldu. Köylüler ağzı açık bakakaldı.Hayat, bazen bizim de üzerimize abanır. Ne bazeni, çoğu zaman.Toz toprakla örtmeye çalışanlar çok olur.Bunlarla başetmenin tek yolu, yakınıp sızlanmak değil, düşünüp silkinmek ve kurtulmak, aydınlığa adım atmaktır. Kör kuyuda olsak bile...Sevgiyle....

22 Mart 2007 Perşembe

MERHABA

yeni sitemle herkese merhaba...